Mehmet Saatçi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. SİZ BİLİRSİNİZ KUZUM…

SİZ BİLİRSİNİZ KUZUM…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bi adam varmış, bi adam daha varmış, sonra bi adam daha, şaka lan şaka bu devirde nerde bu kadar adam…

“Bitmiyor Eyşan, bitmiyor! Bana ne yapsan bitmiyor. Durduramıyorum! Elimi durduramıyorum sana geliyor. İçimi durduramıyorum, sana geliyor. Ben, ben olmaktan çıkıyorum. Özlüyorum seni. Durduramıyorum bunu. Kötü bir aşk bu. Seni sevmeyi durduramıyorum.” Diyordu ya Ömer işte öyle bir sabaha uyanmak varmış yeni yılın ilk gününde.

Dün Et, Balık, Hindi, Tavuk, Kaz, Ördek, Kuruyemiş, Cips, Cola, Alkol, Meyve fiyatlarına baktım da hakkaten de bir Müslüman istesede Yılbaşı kutlayamazmış.

Hala hayat pahalılığını görmezden gelenlerin sırtlarına buz parçaları atıp, titreyip kendilerine gelmelerini bekliycez. Neyse bu durumdan en mutlu olan bizim tavukmuş, derteştik ayrılırken alayınıza selam söyledi. Benden isteğin var mı dediğimde, tüm insanlara seslendi; “Pekin ördeklerine portakal sokmayın” diye ağlamaklı gıdakladı, o an sarıldık ağlaştık ve onu yedim…

Bazen aklıma şey takılıyor; yani hep böyle, hep aynı yerde, ertesi gün ne olacağı beli bir şekilde, tekrar tekrar aynı şeyleri yaşayarak mı geçecek bir ömür diye sabah kalkıyorum bir bakıyorum sabah dünkü sabah, yarınki oda ertesi yılda bir sabah. Öğlenleri de öyle, akşamları da öyle! Ölüm her şeyi bitirir bir gün. Kimseleri ama kimseleri incitmeyin. Ya da incitin banane amk.

Dünyanın en zengin adamı 56 yaşında öIdü. En zekisi 20’sinde tekerIekli sandaIyeye mahkum oIdu. En iyi boksörü kibrit çakamaz hale geldi. Türkiye’nin en zengini sahip oIduğu hastanesine ulaşamadan devlet hastanesinde öldü. Bu dünyada bırakabiIeceğiniz en değerIi miras adamIığınız ve hatıralarınızdır. Biriktirdikleriniz cehenem ateşinizde olacak, cennet bahçenizde. Siz bilirsiniz kuzum…

Musevilerin çok hoşuma giden güzel bir sözü var; “Yanlış bir şey yapacaksan, doğru yap” diyorlar.

En kısa olan Şubat ayı bile ömrümde hiç bu kadar uzun ve acılı olmamıştı! Hayat gerçekten Şubat ayından da çok daha kısa; ne kimseyi kır, ne kendini kırdır. Var ile yok arasında cebelleşiyoruz. Ama aslında yokuz. Yaş ilerledikçe insan neyi fark ediyor biliyor musunuz? Yalnızsın, tek başınasın. Yürümekte olduğun yol senin yolun, herşey geliyor ve geçiyor yalnızca sen kalıyorsun! Sevinçlerinle hüzünlerinle, sevginle, aşkınla, kahkahalarınla, gözyaşlarınla ve yalnızca sen. Yaş ilerledikçe kabullenme daha kolaylaşıyor. Dinginleşiyor insan. Gelene, gidene, olana olmayana “Buda geçer ya HÛ” deyip yaslanıyorsun arkana, elinde bir fincan kahve ile. Bir de bakıyorsun ki neyi bırakırsan o sana çoğalarak geri geliyor. Kaybetmeyi kabullendiğinde kazanıyorsun. Yalnızlığınla barıştığında daha çok aranıyorsun. Vazgeçtiğinde ise dünya peşinden geliyor. Ve bu kadar debdebeye rağmen gelinen psikolojik durum; Uyku düzenin yok, iyiymiş gibi gözükmeye çalılıyorsun, yalniz hissediyosun, hayattan keyif alamıyorsun, eski şarkıları dinliyosun, hatta hayal dahi kuramıyorsun…

Neyse düşünün Urfalı değilsiniz, düşünemediniz değil mi? Hah işte size şimdi vallaha daha çok acıdım.

O zamanki Sovyet lideri Krusçev, resmi bir ziyaret için İtalya’ya gelmiş. Programda Fiat tesisleri de var. Fabrikanın tezgâhları arasında dolaşırken Urfa’lıya rastlamış. Herkesin gözü önünde “Vay Urfa’lı” diye sarılıp kucaklamış. Orada ayaküstü sohbet etmişler. Tüm protokol bu dostluktan şaşkın. Konuk gittikten sonra patron Urfa’lıyı çağırıp Krusçev’i nereden tanıdığını sormuş. Hemşehrim ‘Hiç’ demiş. Ben eskiden komünikdim. 1 Mayıs kutlamaları için ceyape beni Moskova’ya göndermişti. Orada tanıştık.
Olay unutuldu. Üç beş ay sonra bu kez Amerika Başkanı Nixon geldi İtalya’ya. Yine aynı program ve fabrika ziyareti.
Tezgahların arasında “Vay Urfa’lım, Vay Nixon” muhabbeti.
İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Urfa’lıyı yine çağırttı. Soru da cevap da aynı. Bir ara Amerika’ya göç etmeye kalkıştım. NewYork’ta başım polisle belaya girdi. Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu. Olay bu kadarla kalsa iyi. İki ay sonra Fransa Başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanır patron Agnelli derin bunalıma girmiş. Kendisini tanıyan yok. Yanında çalışan Urfa’lının uluslararası çevresi var.
– De Gaulle’ü nereden tanıyorsun?
– Nazilere karşı Paris’te yeraltı savaşı yapıyorduk. Özel kuryesiydim.
– Sen herkesi tanır mısın?
– Evet, kısmen. Patronu iyice hırslandı.
– Neredeyse Papa da arkadaşım diyeceksin.
Urfa’lı gülmüş.
– Tabi. Yakın arkadaşımdır.
Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırmış:
– İspatla. İspatlayamazsan kovarım.
Urfa’lı:
– Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben yanında olacağım. Patron pazarı iple çekti. Vatikan’da Papa’yı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başladı. Bir süre sonra Papa balkona çıktı. Yanında Yine Urfa’lı. Kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor. O sırada bir kargaşa oldu. Biri bayıldı. Urfa’lı bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papa’ya “Bana müsade” deyip meydana koştu. Patron yerde. Kalabalık ayıltmaya çalışıyor. Urfa’lı çevresindekilere, Bu benim patronum, ne oldu, diye sorunca biri cevap verdi:
– Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlar dönüp “şu bizim Urfa’lı ama yanında ki hacı kim diye sorunca düşüp bayıldı.

Hadi kısa kesip dua edelim, belki amin diyen çıkar; Rabbim herkesin birini milyar etsin, herşey sizin olsun. Kim benim için ne isterse, benden kırk kat fazlası onun olsun. Bana dağıtamayacağımdan fazlasını nasip etmesin…

Siz siz olun, sizi seven insanı üzmeyin. Ahını almayın. Başınıza sarmayın. Hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…

Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…

SİZ BİLİRSİNİZ KUZUM…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0 Yorum

  1. Senin urfalı bizim ofluyla teakılmış galiba

  2. 2 Ocak 2025, 17:22

    Yazılarınızı severek okuyoruz.