Mehmet Saatçi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Çevre
  4. KİMSEYE ,SİZİ ÜZME GÜCÜNÜ VERMEYİN…

KİMSEYE ,SİZİ ÜZME GÜCÜNÜ VERMEYİN…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Aziz dava arkadaşlarım, sayın il başkanım, kıymetli ilçe delegelerimiz, basınımızın güzide mensupları, hareketimizin aksakallıları ve bozkurt duruşlu yiğit kardeşlerim; nasılsınız?

Kavganın içinde büyüdük biz, intikamcı olduk, hep kinimizi diri tuttuk. Belki o idi yaşarken hırçınlığımız. Günü atlatsak gecesi var, gecesini atlatsak ertesi günü var. Bele vaziyetin içine soxim…

Bedri Rahmi diyor ya; Bir yanım ben, bir yanım sen, ben senden yanayım…

Ben giderken en çok seni götürdüm,
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları,
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı,
Kutsal kitabımdı! Ziyan edilmiş sevgililer atlası.
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi,
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı…

Ama biz yine de MSN’de veya İCQ’da kalacaktık, böyle çok yüz göz olduk kuzum…

Pandemi günleri geldi aklıma. Bildiğin çöpte yatabilen ben, temizlik hastası oldumdu. İyi dinleyin neler yaptığımı; Eve geldiğimde sağ elime kolonya döküyorumdu. Kolonyayı tutan sol elime ise dezenfektan sıkıyorumdu, sonra dezenfektan tuttuğum için sağ elime tekrar kolonya döküyorumdu en sonunda iki elimi sabunla yıkayıp bu paradokstan kurtuluyorumdu. Marketten aldığım eşyalarla 4 gün balkonda bekliyorumdu, herhangi bir semptom göstermezsem içeri giriyor ve bu paradokstan kurtuluyorumdu. Sonra duş alıyorumdu, ıslak mendille tutup bornozumu giyiyorumdu. Bir gün sirkeli suda beklettiğim pijamamı yüksek ısıdaki ütüyle kurutuyor ve yine o paradokstan kurtuluyorumdu. Daha önce titreşime aldığım telefonumu diğer telefonla arıyorumdu, virüslerin titreşime uğramasını ve o anki şokla birlikte fıst fıst diye limon kolonyası sıkarak hepsini imha ediyorumdu. Olsundu panik yoktu…

Sayılı gün çabuk geçermiş, sıkın dişinizi. Neyse 11 Nisan Urfa’mın kurtuluş günü değil, düşmanın asi Urfalıların elinden canını zor kurtardığı şanlı bir destandır. Kutlu Olsun, Urfa’m Var Olsun…

Franz Kafka en yakın arkadaşı ile tatsız bir olay yaşadıktan sonra şu cümleyi kuruyor:

“Beni üzecek gücü sana verdiğim için kendimden özür dilerim.”

Kimseye ,sizi üzme gücünü vermeyin.

Kusurlarımı seviyorum. Darılınca suratımı asmayı, canım sıkıldığında sebepsizce bağırmayı, olur olmaz yerde kahkahalar atmayı, normal olmamayı seviyorum. Sadece canımın istediği şeyleri yapmayı, bazen düşünmediklerimi birden söylemeyi, bazen her şeyi yüzüme gözüme bulaştırmayı. Öfkelerimi, kızınca küsmeyi seviyorum. Heyecanlarımı, bazıları haketmediği halde sevmeyi. İçimdeki çocuğu ve. beni seviyorum. İyi ki ben benim. Ben biye heyran, ben biye kurban. Ne mutlu, çok mükemmel değilim belki ama, benden bir tane daha yok. Beni seven böyle sevsin, sevmeyenin de canı cehenneme kuzum…

Kıssadan hisse size; Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun icin bir duvarı yıkar. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur. Duvarı yıkarken, orada
dışardan gelen bir çivinin ayagına battığı bir kertenkele görür. Adam bunu gördügünde kendini kötü hisseder. Ve ayni zamanda meraklanırda, kertenkelenin ayagına çakılmış çiviyi görünce.

Muhtemelen bu çivi 10 yil önce, ev yapilirken çakılmıştı. Nasıl olmuştu da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmıştı? Karanlik bir duvar boşlugunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamak çok zor olmalıydı. Sonra bu kertenkelenin 10 yıldır hiç kıpırdamadan nasıl yaşadıgını düşündü. Ayağı çivilenmisti!!

Böylece çalışmayı bıraktı ve kertenkeleyi izlemeye başladı; Ne yiyor acaba? diye düşünüyordu ki nereden çıktıgınıi fark edemedigi baska bir kertenkele geldi.

Agzında taşıdıgı yemekle. İnanılmazdı! Adam sersemledi gördüğü manzara karşısında.

Bu nasıl bir sevgi? Ayagı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır diger kertenkele tarafından beslenmekteydi.

Onlar, “anne ve yavru” mu, “eş” mi, “kardeş” mi, yoksa yalnızca iki “dost” mudur bilinmez.

Demem o ki yaradan alayımıza bizi hiç bir koşulda satmayacak insanlar nasip etsin. (Çok aminn)

Bu arada Watşapdan kendi numarama mesaj atmasını öğrendim. Ordan motive ediyorum kendimi. Canım kendim ya iyi ki varım. Allah beni benim başımdan eksik etmesindi…

Enflasyon’un sebebini buldum ben;

1- Roma’yı yakan Hazreti Şaban
2- İngiltere Kralı
3- Rahmetli Başkan Kennedy
4- Taçsız Kral Pele
5- Nadya Komanaçi
6- Bricit Bardo
7- Fenerbahçeli Cemil
8- Dış minnoşlar
9- Bülent Ersoy’un bayılması
10- Pavyoncu Adnan hocanın içeri alınması

Sezen ablanın; Bir boşluk ki asla bitmeyecek, Herşey bir anda anlamsız gelecek, İşte biz o gun tükenecegiz! dediği yere geldik.

Neyse o zaman Efendiler! Kahtalı Mıçı’nın da dediği gibi; Damımıza damımıza kar yağdı. Hadi gidin şimdi gezin.

Aklıma Süleyman Demirel’in muhabirin sorduğu soruya verdiği cevap geldi. Muhabir sordu; Efendim “Sandıktan Ne Çıkar” ?
Demirel durur mu yapıştırdı hemen cevabı; “Ne Girerse O Çıkar”…

Sözlerime burda son verirken çok sevdiğim Urfa türküsü ile sizleri selamlıyorum:

Kahve yemenden gelir,
Ufo uzaydan gelir.
Ben yarimden ayrıldım,
Işınlanmak biye zor gelir ahey ahey ahey…

Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…

Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…

KİMSEYE ,SİZİ ÜZME GÜCÜNÜ VERMEYİN…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 13 Nisan 2025, 17:33
    Cevapla