Elveda ey şehri Ramazan. Seneye beraber olabilir miyiz bilemiyorum.
Olsak da kaçımızı görürsün o da ayrı bir dram.
Mübarek 3 ayları kazasız belasız atlattık çok şükür.
Bende ne yapayım işte, kavga çıkmasın diye kendimle konuşmuyorum.
Her şeyin çok ince çizgisindeyim. Hayatımda ilk defa kendime ben bile bulaşmıyorum.
O derece yani. Bayramda küslüğümü çekemem. Evet hepiniz acı günlerde hayatıma şeker oldunuz, bende size kurban olurum. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper, yaşıtlarımın ensesini tokatlarım…
Hiç tanımadığım bir akrabamın düğününe zorla götürülmüş gibi uyandım bugün. Öyle isteksiz, öyle huzursuz.
İnsan umursamadığı herşeyin galibidir.
Kusura bakın, valla hiç umurumda değil. Hiçbir şeyi abartmadan yapamıyorum. Seversem çok, sevmezsem hiç sevmiyorum. Müslüm babamı veya bulursam kulağıma iyi gelen bir şarkı, günlerce onu dinliyorum. Susarsam bir daha konuşmuyorum, konuşursam hiç susmuyorum. Kafama takmış olduğum herhangi bir şeyi çözemediğim taktirde, dünyanın sonu sanıyorum.
Neyse daha da isteksizlenmeden minareden atlarım, Ramazan Bayramı’mızı en içten dileklerimle kutlarım. Bu özel günün, sevdiklerinizle bir araya gelip sevgi, paylaşım ve hoşgörüyü pekiştirdiği, sağlıklı bir zaman dilimi olmasını temenni ederim. İyi bayramlar, sağlık ve mutlulukla dolu bir bayram geçirmeniz dileğiyle!
Ne demiş ozan;
Sofranda bal varsa, Bağdat’tan atlı gelir,
Tezgahın sağlam ise, ipekler katlı gelir,
“Ateş düştüğü yeri yakar” demişler,
Ölü senin değilse, helvası tatlı gelir….!
Aklıma gelmişken “Noldu Paşinyan yol çekirdin Cebrayil’e? Raks eylirdin…”
La olm Pikachu’yu meydanlara indirip, emniyet güçlerine onu kovalatan hayat bize ne yapmaz hiç düşündünüz mü?
O zaman si siz olun Urfalı olamasanızda umudunuzu yitirmeyin kuzum; Firavun’u öldüren sinek, Peygamber efendimizi (S.A.V) koruyan örümcek, İbrahim peygamberin ateşine bi damla su taşıyan karınca, sahip oldukları güce değil umutlarına tutundular. Umut olunca var olursun, olmayınca yok olursun. Hele hele mancınık yapıp, şehrin en yüksek kısmından, en alçak kesiminde yakılan ateşe fırlatmak suretiyle peygamberini atan naif bir toplumun ferdi olduğumu lütfen unutmayın. Ve bana karşı umudunuzu yitirmeyin. Pis dalarım vallaha billaha…
Ha birde Karamanoğlu Mehmet beyin fermanına uymayan kim olursa, ağzının üstüne zumzuğu çakarun kuzum.
“Şimden gerü hiç kimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye!”
La bu arada ezidi kürdü Aliyev’in Turan’a ve Kızılelma’ya koştuğuna inanırsınız ama benim normal bir insan olduğuma inanmazsınız ya la. Umarım eşşek teper sizi…
“Edeple gelen, lütufla gider” der Aziz Mahmut Hüdayi. Lütuf ancak edeple gelene nasip kılınmıştır mana ve madde aleminde. Lütfun edebin kadardır, özetle…
İnsanlara tavsiye verirken asla kendimizi onlardan üstün görmemeliyiz. Aksine onlardan önce ve onlardan daha fazla yaptığımız hatalar sayesinde tecrübe edindik. Nerden geldiğimizi unutup, geldiğimiz yere dönmeye karar verdiğimiz anda insanlığımızı terk ediyoruz.
Cicero tamda bu durum için demiş ki; akıllı insan başkalarının hatalarından ders çıkarır, aptal insan kendi hatalarından bile ders çıkarmaz.
İyi olanların kıymetini bir gün size yine iyi olmayanlar öğretecektir…
Siz siz olun;
Kimsenin saçına “ak” olmayın.
Kimsenin gönlüne “yük” olmayın.
Kimsenin kalbine “yara” olmayın.
Kimsenin gözüne “yaş” olmayın.
Kimsenin diline “ah” olmayın.
Kimsenin baharına “kış” olmayın.
Umut olun, Huzur olun, Sevgi olun.
Ama engel olmayın…
Cem Sancar yeni nesil yazarlardan bir kardeşimiz. Şöyle ifade etmiş yaşam döngümüzü;
İnsanın hep bir mâzereti vardır. Hepimiz hata yaparız. İçimizde kuyruksuz bir primat başını kaldırır sık sık. Öfkeden hasetten fesattan ibaret yaralı bir hayvan. Bazen zehirleyici dilini uzatır.
En korkunç cinayetler kelimelerle, tavır ve davranışlarla işlenir. Manipülasyon, itme kakma, aşağılama, ayağını kaydırma, iftira dedikodu ve sükût suikastı o sabıkanın kanlı bıçaklarıdır.
İçimizdeki vahşiye yenilir, birilerine acı verir ve mâzeret ararız. Her yediğimiz halta da bir bahane buluruz.
İnsan, en büyük yalanı kendine söyler…
Oscar Wilde diyor ya hani; “Deneyim hatalarımızın adıdır”. Hepimiz bazen hata yaparız. Birinin sırf hata yaptı diye yaptığı tüm iyilikleri unutmamalıyız. Herkes öğreniyor ve büyüyor. Siz öğrenip, öğrendiğinizi dile getirip, hatalarınızı anladığınızı yanlış yaptığınızı kabul edip, ilk fırsatta geriye dönmeyin. Büyümeye devam edeceğiniz yerde küçülmeyin. Gözlerde minnacık kaldığınız durumlarda ise şımarıklığı ele alıp; bu benim hayatım, ben yaşıyorum kimse karışamaz demeyin. “Ben böyleyim!” diye bir şey yoktur yani, “ben sana karşı böyle olmayı tercih ediyorum,” diye bir şey vardır kısaca. Yok oluyorsunuz, sizi hiç’ten alıp var etmeye çalışanlara rağmen yok oluyorsunuz…
Evet hangi maskemi takmayı en çok tercih edeyim diye bir baktım; azıcık değerli hissetmeye çalışan, minicik şefkat için deli gibi çabalamayı tercih eden. Sevsinler, aferin desinler diye onlar gibi olmaya ve konuşmaya çalışan. Ve beni tercih etmeyenlerin beni tercih etmesi için çabalayan bir soytarı maskesiymiş taktığım. Tercihlerim korkunçmuş, sonuçları ise bir o kadar berbat.
Tabi sırf bu durumdan, hayallerim ile umutlarımın yarıştığı yerde ruhum onlara ayak uyduramıyordu. Ve ben muhabbeti kestiklerimdem pişman değildim, ama aklım hala tahammül ettiklerimle meşguldü.
Hemen bir Kızılderili kıssadan hissesi anlatayım size; yüzlerce atlısını arkasında toz dumana katarak, savaşmaya götüren Kızılderili Reisi birden atını durdurur. Tabi dolayısı ile yüzlerce atlı aniden dururlar. Ön saflardan bir meraklı atını Reis’e doğru sürer ve iner atından. Kudretli rüzgârla savaşabilen Reis’im; der, neden durduk? Reis şöyle bir havayı koklar ve cevaplar; çok hızlı karar verip savaşa geliyoruz. Ruhumuz arkada kaldı, bekleyelim de bize yetişsin.
Yani demem o ki her şeyi çok hızlı yaşıyoruz; Ruhlarımızdan büyük bir ivme ile uzaklaşıyoruz. Ruhsuz zombilerden farksızız.
Mesela gençler umutsuz. Çünkü size sürekli umutsuzluk pazarlayan, sizden medet uman loser siyasetçilerin peşinden gidiyorsunuz ya gitmeyin olum. Gençler, mutsuzsunuz. Çünkü ideolojiniz yok. Ve ideolojiniz olmaksızın popüler eylemlerde enerjinizi harcıyor, eve kullanılmış olarak dönüyorsunuz. Karşısındakini kıskandırdığını zannedenler genelde hayatlarını mahvediyor. (Konunun siyasetle alakası yok)
Gençlere no: Kalabalıklar daima tehlikelidir. İçlerinde mutlaka ruhlarını ucuza satan alçaklar bulunur. Kalabalıklar vasatların ve korkakların yeridir. Sahici bir cesaret ve derinlik ise yalnızlara aittir…
Ne diyordu Müslüm Babam; Gençliğine güvenme,
Yıllar alıp gidecek. Dünyada ikimize, Hatıralar yetecek. Çekemezsin kahrımı. Yükün olurum senin. Tanrı yazmış bahtımı, Üstüme düşme benim…
Bu kadar umutsuzluktan sonra heveslerimiz de yoruluyordu tabi.
Herkesi anlamaya çalışırken, herkesi sevmeye çalışırken, herkesi affetmeye çalışırken ruhumuz çelişkiler yaşıyordu doğal olarak. En sonunda da iyimserliğim yoruldu ve ben onu bir hastane koridorunda terk ettim
Kırgınlıklarım ile yaşayamaz, küsmelerim ile de baş edemez olmuştum. Sonra da öfkem yoruldu, ondan da sıkıldım, attım güçlerimi bir Camii bahçesine.
İnsan kendinden yorulur mu hiç, evet ve maalesef yoruluyordu. Bir bavula koyup kendimi bir çıkmaz sokağa terk etmek istiyordum, vazgeçmek kendimden…
Ve en sonunda ben de hayatın yakasına yapışıp, hayata; “Beni mutlu et!” demeyi bıraktığımdan beri yorulmaz oldum, birazda görünmez.
Ben ne kendim ile ne insan ile ne de hayat ile baş edecek kadar güçlü biri değilmişim aslında. Bütün o güçlerim tamamen sanalmış.
Evet sonuç “O, her şeyi görüyor.” demenin konforuna erişip, sırtımı dayadığım yer sonsuzluk oldu. O ne güzel vekildir, üzeni de tarumar edeceğinden zerre şüphem kalmadı. Görünmez olmamın bana vereceği meziyetlerin başındaydı bu!!!
İbn Arabi diye var olup, milyarlarca insana dokunabilen islam düşünürü şöyle ifade etmiş varoluşumuzu.
Sen hiç bir zaman var olmadın,
Olman da mümkün değil!
Hiç bir şeyle olma.
Hatta sen, sen olma.
Hele nefsinle, hiç olma.
O’nunla yani! Hakla da olma!
Hatta, onda da olma!
Onunla birlikte de olma!
Fakat şunu da unutma ki;
Sen, ne bir fanisin ne de bir mevcud!
Sen osun, o da sen!
Bir çok kişinin 60’lı yaşlarından sonra sahip olduğu şeylere ben 30 larımda sahip olmaya başlamıştım.
Temsil misal;
-bel ağrısı
-hafıza kaybı
-nefes darlığı
-psikolojik problemler vb.
Hayat matematikle yaşanır diyenler size sesleniyorum; Sen 60 oğlun 20 yaşında ve aranızda 3 katı fark var, 20 sene sonra sen 80 oğlun 40 yaşında olacağına göre fark 2 katına iniyor. Demem o ki matematik yalan hemşerim.
Bu arada Pirinci satarken tartı da ağır bassın diye içine çakıl taşı eklersen, o pirinci kullanacağın gün geldi mi temizlemekten erinmeyeceksin. Hadi ben kaçtım canım kib bay, Cuma’ya gideyim, anca yer kaparım ne kadan inançlı bir ülkeysek artık…
Ve Kitap şöyle sonlandı;
Tam pes etmek üzere olduğum bir gecede, kafamın içinde verdiğim savaşı zor da olsa kazandım.
O gecenin sabahına ben çıktım ama içimdeki kimseyi sağ bırakmadım…
Velhasılı kelam insanoğlu muhteşem bir hayal kırıklığıdır vesselam.
Allah’ım sana çok güveniyorum, dualarımızı kabul edeceğine yürekten inanıyorum. Yolumuzu, kaderimizi, kalbimizi sana teslim ediyorum. Öyle güzel yazılar yaz ki, hayalini yaşayan ve mutluluktan ağlayan kullarından olalım. Amin 🙏
Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…