Yarı yıl tatili için geceliği 30. 000 Türk lirasına kendi cehenneminizi satın alıp ölüyorsunuz, Kumpir yiyip bakteriden ölüyorsunuz, sokakta yürürken anası bir babası onbir olan bir şahıs gelip yüzünüze yumruk atıyor, şanslıysanız sadece düşüyorsunuz, ama her an ölebilmek adına. Biz nasıl böyle şansa yaşayan bir ulus olduk?
Acımız taze malum otelde 238 oda kaydı var olduğu söyleniyor;
30.000 x 238 = 714.000 Türk lirası gecelik gelir olduğunu varsayalım. Yaşamamız daha komik hal alıyor aslında, bu gelire rağmen yangın alarmı yok ne demek, yangın merdiveni yok ne demek, yangın söndürme sistemi yok ne demek? 50 yılı aşmış bir tesisden bahsediyoruz!
Şimdi de 70m2 diye daha saçma bir tartışmaya giriyoruz. Ödünüz kopuyo “Ya sorumlu bizdense” diye! 75’ den fazla canımız gitti! Biliyor muyuz kime oy verdiklerini? Her bir canın hele hele çocukların o alevlerden kurtulma mücadelesini biz hayal bile edemezken siz neyin derdindesiniz ey sorumlular? Her kim suçlu ise çeksin cezasını! Bana kalsa balık başdan kokar misali Bakanlardan başlayın görevden alıp, konu için soruşturulmalarına sayın CUMHURBAŞKANIM. Akabinde Bolu belediyesine kayyum atayın. Siz bir kısım vatandaşın değil, Cumhuriyetimizin Reisisiniz.
Ülkede muhalefet yapmak da zor. Temsil misal Cem Uzan! Ve yakın zamanda tutuklanan Ümit ÖZDAĞ. Hocayı günahım kadar sevmem, ama bana ilginç gelen her yerden çıkıyor olması. Düşünün 2006 senesinde MHP Genel Başkanlığına aday oluyor, 2 gün sonra ihraç ediliyor. 2010 senesinde partiye geri dönüp 2011 senesinde İstanbul 2 bölgeden milletvekili adayı oluyor ve listeye 4. sıradan girmesine rağmen seçilemiyor ama MHP 11. olağan genel kurultayında MYK seçiliyor. 2015 senesinde ise İstanbul’daki başarısızlığına rağmen garanti olsun seçilmesi diye Gaziantep 1. sıradan vekil adayı yapılıp seçtiriliyor. Ama hocaya yetmiyor bu durum, 2016’da tekrar parti genel başkanlığına adaylığını açıklayıp ve akabinde aynı sene yine partiden ihraç ediliyor, Ardından İyi parti kuruluşunda yer alıp, 2018’de İstanbul’dan İyi parti kadrosundan yine meclise girip aynı zamanda İyi parti genel başkan yardımcılığı görevi veriliyor. O da yetmiyor hocaya, bu sefer 17 Mayıs 2022’de Zafer partisini kuruyor. Hoca durmuyor, ama muhalefet yaptığı için değilde keşke 5 sene önce istihbarat görevlilerinin ismini ifşa ettiği için o tarihte vatan hainliği ile yargılansaymış. Şimdi siyasi arenada nur topu gibi bir mağdurumuz daha oldu.
Philip Zimbardo’yu tanıyor musunuz? Kafayı kırık camlarla bozan akıllı bir meczup. Bu meczup başarılı ancak görece daha az ünlü araştırmaya önderlik etmiştir. Bu deneyde, iki sahipsiz araç biri zengin diğer fakir bir mahallede olmak üzere iki ayrı sokağa bırakılmıştır. Birkaç saat içinde, fakir mahalledeki araç oldukça büyük zarara uğrarken, diğeri olduğu yerde zarar görmeden kalmış ve bu sonuçlara göre, “yoksulluk ve ötekileştirme” bu suçun işlenmesinde en büyük rolü oynamıştır kanısına ulaşılmıştı. Fakat deney hala tamamlanmış değildi. Daha sonra araştırmacılar farklı durumlarda oluşan tepkileri gözlemlemek için hala mükemmel durumda olan arabanın camını kırdılar. Sizce ne oldu dersiniz? Hırsızlık, şiddet ve vandalizm bu arabanın da sonunu aynen fakir mahalledeki arabaya benzetti. Sonuç olarak, araştırmacılar sebebin yoksulluk olmadığını; terk edilmiş bir aracın camının kırık olmasının kayıtsızlık, zarar verme ve zaten dikkat çekmeyeceği algısının oluşmasına neden olduğunu anladı. Başka bir deyişle, kanunsuzluk, kuralsızlık ve itaatsizlik hissi yaratılmış oldu. Kırık cam, o aracın zaten değersiz olduğu izlenimini yarattı. Bu koşulda, arabaya yapılan her bir saldırı vandalizm kontrol edilmez hale gelinceye kadar bu fikrin onaylanmasına ve tekrar edilmesine neden oldu.
80’lerde new york metrosu, şehrin en tehlikeli yeriydi. Kırık cam teorisini referans alarak metro istasyonundaki zararı telafi etmeye koyuldular. Her yer temizlendi, grafitiler silindi ve soygunlara karşı büyük önlemler alınarak cezalar kesilmeye başlandı. Sonuç olarak metro daha güvenli bir hale getirildi. Bu sonuçları takiben New York polisi suça karşı sıfır tolerans gösterdi. Herhangi bir kanun veya kuralın çiğnenmesi kesinlikle yasaklandı; toplumun temiz ve düzenli olması için teşvikte bulunuldu. Yani, sonuçta new york city’deki suç oranı büyük ölçüde azaltılmış oldu. Kesin olmayan kurallarla tıpkı araba deneyindeki gibi camların kırılmaya devam edeceği aşikar. Bu esnekliğin artık çok gevşek olmaya başladığı kuruluşlarda da olabilir. Kimsenin onarmadığı bir binada kırık bir cam varsa, diğer camların sonunun da aynı olması kaçınılmazdır. Eğer bir toplumda umutsuzluk işaretleri görülüyor ve kimse umursamıyorsa, bu o toplumda daha fazla suç işlenmesinin yolunu açabilir. Küçük aksaklıklar büyük problemlere ve bunlar da kaosa neden olabilir. Bu yalnızca somut varlıklar için geçerli değil; yolsuzluk da buna verilebilecek bir diğer örnek. Eğer küçük taşkınlıklar çıkmasına izin verilirse insanlar aynı türden suçları daha sık işlemeye başlar…
Demem o ki mahalleden bir kişinin cenazesi bile bizlere günlerce evimizde televizyon izlememize engeldi, içimizden gelmezdi aynı mahallede acısı olan aile varken televizyon izlemek. Mezarlıktan geçerken tanımadığımız insanlara Fatiha okuyan nesildik. Bunu geçtik hasmı yanında ailesini görünce vurmaktan vazgeçen bir millettik, nasıl olduda 70’den fazla can kaybımız varken ve üstüne yas ilan edilmişken bizler o bölgede hiç bir şey olmamış gibi kayak yapmaya devam edebildik. Ve bilmem biliyor musunuz bölgeye kurtarma çalışmalarına gelen AFAD gönüllülerinden kaldıkları otelin konaklama ücreti talep ettiğini! Hatta aynı otelin yanmayan kısımları için vatandaşlarımızın arayıp rezervasyon yapmaya çalışmaları peki! En acısı da cenaze nakil için gelen araçların, cenaze nakillerine 100.000 Türk Lirası istemesiydi. Ne konuşuyoruz ki biz! Ülkeyi kapatıp başdan aşşağı falakaya çekip, gusül aldırmamız gerekiyor. Ayarlarımız bozulmuş kardeşim, bozmuşlar bizi…
Nasıl bu hale geldik. Nasıl her şeyi bu kadar değersizleştirdik? Aha işte böyle böyle. Eğitim sistemimiz her geçen gün daha kötüye gidiyor! Mesela bizde okul sıralarından geçtik, eskiden herkes takdir-teşekkür alamazdı. Belge almak çok değerliydi. Belge alanların en az yarısı o belgeyi hak etmiyor! Sizi kandırıyorlar! Şimdi belge almayanı dövüyorlar. Burda suçlu kim? Devamlı sistem değiştiren kurum ve helikopter aile diye tabir ettiğimiz, evlatlarıyla çok ilgiliymiş gibi görünüp, ama özünde başarısız özgüvensiz ve şuursuz nesli yetiştirenler tabi. Ortalık dar paça, nargileci, hiç bir bilgisi olmayıp her konu ile ilgili fikri olan, adam görünen erkeklerle ve dişiliğini kullanıp kişiliğinden olanlarla kaynıyor. Ama işte bunlar hep sosyal medya lağımının devamı!
Sözlerime burada son verirken cennet mekan Başbuğum Alparslan Türkeş’in şu veciz sözü geldi aklıma; “Ancak istila ve işgal altındaki bir millet, milliyetçilik yaptığı için suçlanabilir.”
Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…