Hayatta hiçbir zaman ne oldum demeyeceksin, ne olacağım da demeyeceksin, ne oluyo lan diyeceksin.
Bak mesela Firavun vardı Firavun, Hz. Musa’ya falan filan diyordu. Kendini ilah ilan etmişti. Sonra ne oldu müzelik eşya oldu, Eros’a bir zamanlar aşk ve şehvet tanrısıydı, Jul Sezar imparator, Churcill ise başbakan. Şimdi biri salata, biri soda limon, öbürü don. Yani demem o ki fancıklarım; kibir insanı bitirir…
Adalet sadece kuyruğuna basılanın aklına gelen bir ütopya olmuş.
Hatırlatayım istedim; Adalet diye yırtınan ağzınızın ortasına salıncak kurup, sallana sallana sıçmak istiyorum, insanımsı yaratıklar…
Haksızlıkla kazanılan belediyenin masa başında kaybedilmesi MHP’nin de başına gelmişti.
Ne CHP, Ne Saadet ve ne diğer hiçbir parti “Seçimi MHP kazandı Saadet’in yönetmesi haksızlık” demedi. Adam değilsiniz, partinizi savunamadınız, davanızı savunamadınız, adamlıkmış gibi iti köpeği savunmayın…
YIL 2019…
Adana’nın Kozan İlçesi’nde 31 Mart’ta yapılan seçimlerde en yüksek oyu alarak belediye başkanlığını kazandığı bildirilen ancak daha sonra yapılan itiraz üzerine sabıka kaydının seçim tarihinde silinmemiş olması nedeniyle başkanlığı iptal edilen MHP adayı Nihat Atlı’nın yerine, seçimde ikinci en çok oyu alan Saadet Partisi adayı Kazım Özgan Yüksek seçim Kurulu tarafından belediye başkanlığına getirildi.
Adana’nın Kozan ilçesinde belediye başkanı seçildiğine ilişkin tutanak İl Seçim Kurulu tarafından iptal edilen MHP’li Nihat Atlı’nın yerine Saadet Partisinin adayının belediye başkanı seçilmesine karar verdi.
İlçedeki seçimde Nihat Atlı yüzde 39.99, Saadet Partisinin adayı Kazım Özgan ise yüzde 25.80 ile ikinci sırada en çok oyu almıştı…
Bugün size Lady Godiva’nın hikayesini anlatacağım. Toplanın.
John Collier’in 1897 tarihli ünlü Lady Godiva tablosunu bilirsiniz. Atın üzerinde, başı önde, çıplak bir kadın. Lady Godiva tabloda oldukça utanmış görünüyor ancak bu bir başkaldırının, erke ve sisteme isyanın hikayesi.
Godiva 11.yy’da İngiltere Coventry’de yaşayan soylu bir kadındır. Acımasız Lord Leofric’in eşi. Halk Lord’un vergileri arttırmasından dolayı iyice yoksul düşmüştür ve isyan halindedir. Lady Godiva halktan yana olur ve kocasına sürekli vergileri düşürmesi için baskı yapar. Karısının baskılarından bunalan Lord Leofric en sonunda ona, asla kabul etmeyeceğini düşündüğü bir şart koşar: Lady Godiva at sırtında, sadece saçlarına sarınarak, Coventry sokaklarını boydan boya geçecek ve Lord da halkın vergi yükünü azaltacaktır.
Ama Lady Godiva cesur ve isyankardır. Kocasının şartını aynen yerine getirir. At üstünde, çırılçıplak Coventry sokaklarında dolaşır.
Durumu öğrenen halk dükkanlarını kapatır evlerine girer, kimse sokağa adımını atmaz, hiçbir pencerenin perdesi aralanmaz. Biri dışında! Godiva sokaktan geçerken Terzi Tom merakına ya da şehvetine yenik düşer ve pencereden onu gözetler. Rivayete göre, kör olur (ya da ölür). Hatta İngilizce’de “Peeping Tom” (Dikizci Tom) diye bir deyiş vardır, buradan gelir. İnsanların özel anlarını gizlice gözetleyenlere denir. Ve hikayenin sonu: Lady Godiva’nın isyanı işe yarar. Lord Leofric verdiği sözü tutar, vergileri düşürür. Halk rahatlar.
Lady Godiva’nın cesur isyanı pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. İngiltere Coventry’de Lady Godiva’nın çıplak at sürüşünü ve onu “dikizleyen” Tom’u gösteren bir saat kulesi vardır.
Yani demem o ki cesaret bulaşıcıdır ama adam olana tabi. Prenses Godiva kadar olamayıp, halkı düşünüyoruz görüntüsüyle ikbal kaygısından ortalığı savaş alanına çevirenleri memleketimin gerçek evlatları her daim Ege’de denize dökmesini iyi bilir.
Sarhoşun biri bindiği otobüste bağırıyor;
-Hiieeeyyytt!
Öndekilerin hepsi boynuzlu.
Ortadakiler ibne. Arkadakiler de pezevenk…
İri yarı otobüs şoförü aniden frene basıp, yerinden kalkmasıyla birlikte, sarhoşu arka cama yapıştırır.
-Lan! şimdi bi daha söyle bakayim kim? kimmiş? Boynuzlu kimmiş? İbne kimmiş? Pezevenk kimmiş?
Sarhoş cevap verir;
-Ne bilim ağabey öyle bi fren yaptın ki…! Hepsi birbirine karıştı…
Neyse çok şükür biz aynı otobüste değiliz, motosikletle geldik…
Çevremizde o kadar gerizekalı yaratık var ki anlatamam. Ama onlar bunu ideoloji zannediyor maalesef. Ya bu arada ömrüm Osmanlıyı Atatürk’ün yıktıgını sanan yobazlara laf anlatmakla geçiyor.
La adamlar şöyle sanıyor; Osmanlı padişahı sarayında mutlu mutlu altın sayarken Atatürk gelip şey diyo herhalde; padişahım kalk ordan ben rakı içicem…
Yaw arkadaş beni mutlu eden şeylerin yarısı günah, diğer yarısı yasa dışı…
Neyse konumuza gelelim efendim. Kendimi Akşam olduğunda nasıl hissediyorum? O işten kafamı kaldırıyorum efendim. Hani bakıyorum Güneş’e, evet diyorum battı Güneş’im. Tık elimi yüzümü yıkıyorum. Güzel bir şarkı güzel bir banyo, üstümü başımı giyiniyorum. Sağlam bi cigara, modumu yakalıyorum. Tabiiii…
Yanaşın yamacıma hele size Moskova’nın tezenesi Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü 50’yaşı devirmiş olmanın verdiği ızdıraplı doğum günümün ardından anlatacağım;
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der.
“Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur.
Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!” Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev…
Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük… Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını. Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır.
Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…
Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın-mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir…
Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz. Doldurabildiği bir cüzdanı olmasa da, bir evi muhabbetle, kanaatle dolduran bir kadının, akşamları evine gelen, ekmek getiren, eline sağlık diyen…
Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…