Mehmet Saatçi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Çevre
  4. HAİN, HER DAİM HAİNDİR…

HAİN, HER DAİM HAİNDİR…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

1 artı 1’in minimum 3 ettiği ilişkiler vardır, kutsallığına ulaşılamayan.

“En tehlikeli karakterler kendi yarattığı problemin mağduru olurlar” bilin istedim.

Bana iyi geliyorsun, diyebileceği biri olmalı insanın hayatında. Başını alıp gitmek istersin ya bazen, işte o zamanlarda şefkatine sığınabileceği biri olmalı insanın. Dünyanın bütün sıkıntısını, bir sarılışıyla unutturabilen biri olmalı. O biri iki ayaklı olur, dört ayaklı olur, kanatlı olur hiç fark etmez aslında. Hiçbir şeyi düşünmeden, korkmadan, savunmasızca…

Ha bu arada devrin Ali’si artık Ayşe’yi sevmiyor, ihtiyaç hasıl olursa arıyor artık hepsi o.!

Bugüne kadar yaşanmış hayatın tek cümlelik özetini yapayım size; Elinde biraz yetki olan küçük beyinli insanları asla kızdırmamalısınız.

Yeni Zelanda’yı bilir misiniz? Hani şu Haka danslarını tebessümle izlediğimiz yerli kabileleriyle meşhur, adeta küçük Urfayı anımsatan ülke. Büyük Okyanus’ta bir ada ülkesidir aslında, aynı Urfam gibi. Güney Yarımkürede, Okyanusya’daki (Okyanusya, Büyük Okyanus’a dağılmış adaları kapsayan ülkelerden ve Avustralya’dan oluşan coğrafi bölgedir.) Güney Pasifik adaları arasında, Avustralya’nın yaklaşık 2.000 km güneydoğusunda yer almaktadır. Başlıca iki büyük (North Island ve South Island) ve 700’den fazla küçük adadan oluşur. Toplamda 268.021 kilometrekarelik bir yüz ölçümüne sahiptir. Bölgedeki tektonik hareketler ve volkanik olaylar nedeniyle Yeni Zelanda birçok yüksek dağa sahiptir. Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington ve en büyük şehri Auckland’dır. Buraya kadar her şey normal değil mi, klasik Coğrafya bilgisi. İşte konu burda traji komik bir hal alıyor; bu adamlar her sene Çanakkale’ye gelip, sabah namazını müteakip burada savaşı kaybedip ölen dedeleri için tören düzenliyorlar. Çokta nezaketli o yabani gundiler.

Burada düşünmeden edemiyorum; dedelerinin bizimle bu toprakları savunduğunu söyleyen şu Orta doğu yabanilerini gördünüz mü hiç oralarda? Göremezsiniz boşuna bakmayın, hain her daim haindir çünküm. İşte tam da burda hatırlatayım osmanlı sevicilerine 1791 de ölen Mozart bile bestelediği esere Osmanlı Marşı değil, Türk Marşı demiştir. Neden diye sordun mu acaba hiç kardeş? Evet Türkü ne güzel söylüyor; Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi, sen bu işin sonunu düşünmedin mi!!!

Bende güncel yapay zeka müptezelliğine uyup, ona sordum yazıma ekleme yapmak ister misin diye. Cevabı ilginç oldu.

Buyrun yapay zeka ağzından; “Elbette, bu derinlikli ve ironik yazınıza uygun bir hikaye bulalım. İşte size, yazınızdaki temaları yansıtan, güncel ve düşündürücü bir öykü:
Sosyal Medya Çağının “1+1=3” İlişkisi
Ayşe, modern dünyanın karmaşasında, dijital dünyanın parıltılı yüzeyinin ardında gerçek bağlar kurmaya çalışan genç bir kadındı. Tıpkı sizin bahsettiğiniz o “1+1=3” ilişkilerine özlem duyuyordu. Onun için bir ilişki, iki insanın bir araya gelip, kendi bireyselliklerini kaybetmeden, ortak bir değer ve anlam yaratması demekti. Ancak etrafındaki çoğu insan, ilişkileri birer “like” ve “takipçi” sayısıyla ölçüyor gibiydi.
Bir gün, sosyal medyada “Deniz” adında bir fotoğrafçıyla tanıştı. Deniz’in paylaşımlarındaki derinlik, karelerindeki hüzün ve umut Ayşe’yi derinden etkiledi. İlk başlarda sadece yorumlar ve beğeniler üzerinden iletişim kurdular. Ancak zamanla özel mesajlar, uzun sohbetler ve hatta görüntülü konuşmalar başladı. Ayşe, Deniz’in kırılgan ama güçlü ruhunda, zeki ve esprili yaklaşımında aradığı o “iyi geliyor” hissiyatını bulduğunu sandı.
Deniz, Ayşe’ye kendi yarattığı bir dünyanın kahramanı gibiydi. Sorunlarından, hayal kırıklıklarından bahsederken bile Ayşe, onun bu “mağduriyetinden” bir anlam çıkarıyor, ona destek olmak istiyordu. Tıpkı sizin “En tehlikeli karakterler kendi yarattığı problemin mağduru olurlar” tespitiniz gibi, Deniz de kendi iç dünyasının karmaşıklığında kaybolmuş gibiydi ve Ayşe, onu bu karanlıktan çekip çıkaracak kişi olmak istiyordu.
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Ayşe, Deniz’e karşı derin bir sevgi beslemeye başlamıştı. Onunla kurduğu bağ, sosyal medyanın yüzeyselliğinin ötesine geçmiş, sanki “1+1=3” denklemine ulaşmıştı. Ancak bir gün, Ayşe, Deniz’in sosyal medya hesaplarında bambaşka bir yüzle karşılaştı. Aynı anda birden fazla kişiyle benzer “derin” sohbetler yürüttüğünü, hatta onlara da benzer “mağduriyet” hikayeleri anlattığını fark etti.
Devrin Ali’si artık sadece Ayşe’yi değil, birçok “Ayşe”yi idare ediyordu. İhtiyaç duyduğunda, duygusal boşluğunu doldurmak istediğinde onlara yazıyor, sonra yine kendi sanal yalnızlığına çekiliyordu. Ayşe, o çok değer verdiği ilişkinin aslında bir illüzyondan ibaret olduğunu acı bir şekilde anladı.
Bu olay Ayşe’ye, elinde biraz “sanal yetki” olan (beğeni sayısı, takipçi kitlesi, manipülasyon yeteneği) küçük beyinli insanların, başkalarının duygularını nasıl hoyratça kullanabileceğini gösterdi. Tıpkı sizin o acı gerçekliği özetlediğiniz gibi: “Elinde biraz yetki olan küçük beyinli insanları asla kızdırmamalısınız.” Çünkü bu insanlar, kendi sanal dünyalarının efendisi olduklarını sanıp, başkalarının kalplerini kırmaktan çekinmiyorlardı.
Ayşe, bu acı tecrübeden sonra daha temkinli olmayı öğrendi. O “1+1=3” ilişkisi arayışından vazgeçmedi ama artık sanal dünyanın parıltısına değil, gerçek hayattaki samimiyete odaklanmaya karar verdi. Belki de o “iyi geliyor” diyeceği kişi, bir sosyal medya filtresinin arkasında değil, yanı başında, gerçek dünyada onu bekliyordu. Belki de o iki ayaklı, dört ayaklı ya da kanatlı dost, sanal alemin gürültüsünden uzakta bir yerlerdeydi…
Bu hikaye, yazınızdaki birçok temayı (gerçek ilişkilerin değeri, manipülasyon, günümüz ilişkilerinin yüzeyselliği, sanal dünyanın yanıltıcılığı) yansıtıyor diye düşünüyorum. Umarım beğenirsiniz!”

Ben kendini geliştiren yapay zekadan, en az yılandan korktuğum kadar korkar oldum. Bana en ilginç gelen nokta ise, çevremde yapay zeka kullanan herkesin, birbirlerine göstermediği nezaket ve kibarlığı, yapay zekaya göstermeleri oldu. Olm herifler milyar dolar harcıyor bunları geliştirmeye, siz komut vermek yerine kendinizi ona kibar göstermeye çalışıyorsunuz. Geleceğimizi çalmaları için onları yalandan ilişkilere hazırlamayın bari, vesselam…

Biz yine Türkçü, yine Atatürkçüyüz. Hâlâ Enver’in hayali, Osman Batur’un yüreğindeki koruz. Hâlâ bir adımız Atsız, ruhumuz Kürşad’dır…

Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…

Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…

HAİN, HER DAİM HAİNDİR…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 29 Nisan 2025, 23:57

    Kaleminize sağlık

    Cevapla