Benim ilkokul diplomam sahte, ortaokul gerçek, lise ve üniversite diplomalarımın ise penaltı çekişmeleriyle verildiği ortaya çıktı.
Şimdi doktoram için “Var”a gideceğiz.
Neyse bu tahsilimle sizin genel kültürünüze katkım olsun…
Urfalılar için doğada bulunan 6 element!!!
1-İsot
2-Ciger
3-Kaçak çay
4-Dırnaklı ekmek
5- Çiğköfte
6- Kaçak Tütün
Olm sosyoloji bölümünü İbb’de işe girmek için okumadım. Tabi ki halkın seviyesini kitaplardan gördük, okuduk, anladık.
Ciğerinizi bilirim ben sizin, hocalar anlattı hep.
Türkiye’de artan zeka gerilliğinin sebebi demografiktir.
Birden aydınlandım, akabinde rahmet okumak geldi Aziz Nesin’e. İyi genler geç evleniyor, 1/2 çocuk yapıyor, bazen hiç üremiyor ama düşük IQ’ya sahip gen taşıyıcıları liseden sonra hemen evleniyor, beş on çocuk yapıyor, onlara da zaten iyi eğitim verecek ne mantalitesi var ne de parası var.
İyi genler zaten dışarı gidiyor ya da belli semtlerde kompartıman halinde yaşıyor.
Eh o zaman sokaklar kötü genlere kaldı.
Dolayısıyla sokakta gördüğümüz insan kalitesi de giderek düşüyor. Çok değişik dönemden geçiyoruz. Herkes kendi hayatının fetret devrini yaşıyor ve kimle konuşsam yorgun ve bıkkın. Gezegenler birbirine tükürüyor mu taş mı atıyor bi şey oluyor.
La sizin tecrübe dediğiniz şeyin aslında kel kalınca hayatın tarak vermesi olduğunu öğrendim. Hadi şimdi dağılalım.
Ne demiş Galileo reis; Dünya dönüyor diye sizin de eşlik etmenize gerek yok.
Neyse siz ilk görüşte aşka inanır mısınız, yoksa kürekle dalam mı?
Aslında gerçeğin tipi bozuk olduğunda, yakışıklı bir yalan iyi gider biliyor musunuz?
Lozan’da ki gizli madde yüzünden gaz çıkaramam da şişip patlarım diye kuru fasulye yemeye korkar olmuştum! He bu arada Lozan’ın gizli maddeleri var mı diye sorduğumda, bana yok diyen Cimer’in de gizlediğine inanıyorum. Pamuk madenleri nedeniyle halkın korkmasını engellemek istiyorlar.
Biz hâlâ dünyaya Yakup Cemil gibi revolverin namlusundan bakıyoruz gerisi teferruat. Gerisini ihanetin dürbününden bakanlar düşünsün kuzum.
Cengiz Aytmatov reisin de ifade ettiği gibi; Adam olmanın zor yanı, her gün yeniden adam olmaktır, Rabb’im bıkmadan usanmadan adam olan kullarından eylesin alayımızı…
Ben seçim çalışmalarına ırk ayrımı yapmadan başladım, yaşasın Senegal Ülkü Ocakları. Karar verdim resmi olarak yetişkinlikten istifa etmek için affınızı istiyorum. Tekrar 8 yaşın tüm sorumluluklarını kabul etmeye hazırım.
Yağmur sonrası çamurlu sularda tahta parçası yüzdürmek, yürümek istiyorum. Dünyanın adil olduğunu, herkesin iyi ve dürüst olduğunu düşünmek istiyorum. Sonra aklıma geliyor; Herkesin iyi olduğunu düşünmek veya herkesi kendin gibi bilmek romantizm falan değil aslında. Tam tersi herkese gönlünü açıyorsun isteyen vurabilir isteyen kırabilir demek; asıl cesaret budur.
Yani demem o ki “Güvensizlik korkaklıktır”.
Mige aplamın Zeynep Ergül’ü gibiyim şu an, keneviri marul zannedesim var.
O zaman takibe takip, fava fav, sevgiye sevgi, kapuskaya kapuska.
Yada boş verin gitsin, tembelim ben zaten, öfkemi nefrete dönüştüremeyecek kadar da rahatına düşkün. Kin de tutamam. Unuturum, sıkılırım, uykum gelir bi kere. O zaman dua edelim, belki amin diyen çıkar; Rabbim herkesin birini milyar etsin, herşey sizin olsun. Bana dağıtamayacağımdan fazlasını nasip etmesin…
Belediye Başkanı kalmadı memlekette, erken seçim yaklaşıyor zannımca, benim aday önerilerim; Şak diye Trump’ı İzmir’e, sonra şak Obama’yı Eskişehir’e, sonra bir şak Papa’yı Mardin’e, bir şak Putin’i Trabzon’a, sonra bir şak daha Merkel’i Adana’ya aday gösterdik mi herkes şaşırır kalır.
Bu arada ölürken son arzumu sorsalar, sosyal medya arkadaşlarım da gelsin derim.
O kadar seviyom lan sizi…
Aklıma şu hikaye geldi; Kilisenin Pazar ayini çıkışında iki kişi dileniyormuş. Biri belli Hristiyan, biri kafasında kipa bir Yahudi. Herkes tabii Hristiyan’a para veriyormuş. Para veren biri Yahudi’ye sormuş: “Ulan sana kim para verir ki?” Yahudi yanındakine dönmüş: “Bak bize ticaret öğretiyor Moiz!”
Gidin bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan 100 tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır.
Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz.
Kırmızı karınca bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah karıncalar bu kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni sizin ellerinizdir.
O nedenle günümüzde gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse de başka ortamlarda normalde hiç tanımadığınız insanlarla tartışacak ya da kavga edecek bir duruma geldiğinizde kendinize hep şu soruyu sorun lütfen; Kavanozu sallayan kim?
Bir gönül inceliğidir biliyor musunuz, bir insana değerli olduğunu hissettirmek. Yaş geldi geçti daha o kadar incesine denk gelemedim ne yazık ki?
Tıp kitaplarında yazıyor mu bilmiyorum da hayal kırıklığı acayip mide bulantısı yapıyormuş.
Hadi o zaman günlük meşajlı hikayeye gelelim; bir gün bir balık, bir kuşa aşık olur. Ölür aşkından, o derece yani. Kuş bu tabi herkese her şeye tepeden bakıyor ya. Diyor ki balığa; Ben de seni severim sevmesine de yuvamız neresi olacak nerde yaşayacağız aşkımızı, havada mı, suda mı? Ben suda yaşayamam diyor. Balık da diyor ki; Ben havada da karada da seni istiyorum, ölüyorum aşkından diyor. Çıkıyor sudan, saniyesinde can veriyor tabi aşkı için.
Peki ya kaybedilen ne şimdi, Hayat mı? Veya kazanılan ne, aşk mı?
Balık ölüme aşık olduğunu göremeyecek kadar kör, kuş sevenin kıymetini bilemeyecek kadar nankör. Balık sevdiğinin canına can verecek kadar fedakâr, kuş ise sevenin canını alacak kadar gaddar. Oysa aşık ölüme aşıkken, Maşuk ise ölümün ta kendisiymiş günün sonunda…
O zaman ne diyoruz; hepimiz kendimiz gibilere denk gelelim. İşte o zaman Hanyayı Konya’yı anlarız…
Aklıma gelmişken ben Türkiyeli değil Türküm ve bayrağım da Türk bayrağı.
Kendisinden ve isminden rahatsız olana direği ile temin etmek vazifemdir. Türk bayrağı bir etnik unsuru değil tüm unsurları ile Türk Milletini temsil eder…
Özlemek ne garip şey aslında;
Ölüyorum sanıyorsun ya, ama ölmüyorsun….
Bozkırın Tezenesi Andy Warhol diyor ki; “Bir gün herkes 15 dakikalığına Merkez Bankası Başkanı olacak”… Neyse dün gece rüyamda ben, Putin ve Cumhurreis tartışıyoduk. Berat Albayrak içeri girdi ne kavga ediyonuz sanki maaşınızı dolarla mı alıyonuz dedi.
Tartışma bitti sarılıp ağlaşıp ayrıldık. Burdan Cumhurreisime sesleniyorum; Merkez Bankasının başına, sayın Berat Albayrak’ı, Maliye bakanı olarak da dedesi matematiği bulan Namı diğer Yeliz olan Sayın vekilim Ahmet Hamdi Çamlı’yı atamalısınız. Böylece piyasalar gerçekten şaşırır yani evet…
Biz yine de sessizce çığlık çığlığa haykıralım; Kurdun bastığı yer bize yurt olsun!
Turan ülkümüz var olsun.
Tanrı Türk’ü korusun.
Tez zamanda huzur ve barış Turan coğrafyasının olsundu…
Öyle an gelir ki, bir gecede yaşlanırsınız, 10 yıl anlayamazsınız kuzum.
Keçinin götüne rakı sürmüşler; nerde o kurt bakam? demiş.
Eski Türkçe’de kullanılıp artık kullanılamayan cümleler geldi aklıma;
– Depoyu Fulle hocam.
– 3 kilo pirzola sar.
– Hesabı ben ödeyeceğim.
– Tatile gideceğim abi!
– Bu bayram ne kestiniz?
– Herkese benden çay.
– Çeyrek taktım düğünde.
– Şekeri çuvalla aldım.
– Büyük karpuz versene…
Demem o ki bence herkes yaş, cinsiyet, statü ayırt edilmeden belli aralıklarla dövülmeli. Böylelikle millet kendine gelir zannımca…
Hırsıza tevazu gösterirse Adalet, Suçlu herkese ahlak dersi verir. Yani benim hırsızım az hırsız, senin hırsızın çok hırsız tartışmasından kopmamız gerekiyor. Hep söylüyorum “Tarafgir” olmak en büyük ruh hastalığıdır.
Ramazan mahmurluğundan ötürü aylak aylak güne Penguen belgeseli izleyerek gireyim dedim! İşte ne olduysa o ara oldu. Penguen yavrusunun annesi öldü. Babası ona hem annelik hem babalık yapıyor. Diğer ebeveyn penguenlerin 2 katı daha fazla uğraşıyor. Penguenler neler çekiyor arkadaş yaaa. Ama o deniz filleri yok mu, komitacı, fetöcü, anarşist hipneler. Çok duygusalım şu an, Mehmet Ünal abem olsaydı sarılır ağlaşırdıkdı.
52 sene önce bu günlerde kaybettiğimiz Aşık Veysel’in dediği gibi;
Yürüyelim Atatürk’ün İzine,
Boş verelim bozguncular sözüne,
Göz atalım şu dünyanın hızına,
Yürüyüp hedefe varalım kardaş.
Yaradan bizi nasıl gözden çıkarttıysa, dört yanımız puşt dolmuş, salgın, yangınlar, depremler ve hainlerle yüzleştiriyor bizi. Bu çok acı bir zaman. Nasıl azgınlık gösterdiysek yaradanın yazdığıyla savaşamaz olduk.
Demek ki büyük sıçrayış için dibe basmamız lazım. O zaman düstur belli; Ey Türk, Titre ve Özüne Dön...
Evet baharın gelişini kutlayan, Türk’ün Ergenekon’dan çıkışını mutlulukla karşılayan herkes “Nevruz Bayramı” bilincindedir…
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene”
Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…
Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…
Bende bu kafada olmak istiyorum reis