Ali KILIÇ
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Algının Sınırı, Zihnin Ötesi

Algının Sınırı, Zihnin Ötesi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Algıda sınır mantıktır; sınırsızlık ise mantık ötesi.”
İnsanın kendine bile yabancılaştığı bu çağda, belki de en temel soruyu sormalıyız yeniden: Gerçekten görüyor muyuz? Yoksa sadece alıştığımız şekillerde mi bakıyoruz?

Felsefe bize yıllardır şu gerçeği fısıldıyor: Biz dünyayı olduğu gibi değil, algılayabildiğimiz kadarını biliriz. Kant’ın deyimiyle “şeyin kendisini” bilemeyiz, sadece zihnimizin süzgecinden geçmiş izlerini tanırız. Bu nedenle algı, sadece bir pencere değil, aynı zamanda bir sınırlama biçimidir.

Bu sınırlama, mantığın doğasında vardır. Çünkü mantık düzene ihtiyaç duyar; çelişkiye tahammülü yoktur. Her şey ya vardır ya yoktur. Ama gerçeklik, çoğu zaman mantığın sığdırabileceğinden daha karmaşıktır.

İşte bu noktada algıda sınırsızlık düşüncesi doğar. Bizi mantıkla inşa ettiğimiz sınırların ötesine davet eden bir sezgi… Burada artık neden-sonuç işlemez. Burada zaman çizgisel değil, daireseldir. Düşünce değil, hissetme öne çıkar.

Doğu’nun bilgeliği, Zen’in sessizliği, Mevlânâ’nın semâsı, Plotinos’un “Bir olan” kavramı… Hepsi aynı şeyi fısıldar: Gerçeklik sadece düşünerek değil, olarak kavranır. Ve bunun için bazen bilmek değil, susmak gerekir.

Algının sınırsızlığına inanmak, elbette bir tür inançtır. Ama bu, körü körüne değil; arayışla, deneyimle, derinlikle beslenen bir inançtır. Bilincin genişleyebileceğine, insanın kendini aşabileceğine, anlamın ötesine geçilebileceğine dair bir yönelim…

Bu nedenle felsefe, bir düşünce sistemi olmaktan çok bir yolculuktur: Mantıktan başlayıp, mantığın ötesine uzanan bir içsel yolculuk.

Çünkü bazen, görmenin kendisi bile gözleri kapamakla başlar.

Algının Sınırı, Zihnin Ötesi
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir