Mehmet Saatçi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. GÜNDEM
  4. ‘BİZDE ARKADAŞLIK ÇOK KUTSALDI’…

‘BİZDE ARKADAŞLIK ÇOK KUTSALDI’…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ne güzel bir gündü bayramın ilk günü; sabahı Bayram, öğleni Bayram, ikindisi Shabat, akşamı ise Allah’a emanet.

Yıllar geçtikçe, özel günlere ilgim azaldıkça, sağlığımla savaştıkça geçmişe olan özlemim tarif edilemez hale geliyor.

Mesela biz ergen falan da olmadık aslında, belkide ondandır çocukca davranışlarımız. Bizim ergenliğimiz anamızın bir terliğine bakardı. Anında fabrika ayarlarımıza dönerdik. Anamızdan dayak yedik, babamızdan yemediğimiz kadar.

Aramızda ara sıra anasından dayak yiyip bu gün psikopat olan var mı?

Bizim sokak köşesinde o zamanlar serseri diye adlandırılan abilerimiz bile bugünün beyfendi diye adlandırılanlarından daha kaliteli ve insandı.

Bu arada bizim sokak dediğim ise cinayetleriyle meşhur Kumkapı’dır yani.

Hijyen kelimesi ile ben şahsen salgın nedeniyle 50’li yaşlarımda tanıştım.

Her içtiğimiz su bardağını mutfak tezgahına korkusuzca dizen var mı aramızda?

Divan’ın altındaki sepet hem kirli, hem temiz giysilerimiz için yeterdi. Dolap dolap kıyafetimiz de yoktu, bayramdan bayrama zorla alırdık. Ve nedense biz o dönem bayramlarda bütün arkadaşlarımızla aynı renk, aynı model giyinirdik.

Arkadaşlık çok kutsaldı, arkadaşımızın gittiği hayat kadını bile bize aile sayılırdı. Sevgilerimizi, aşklarımızı semtimizde yaşayamadık. Çünküm semtimizdekilerin hepsi bacımızdı, ona inanır öyle yaşardık. Sokak sokak gezerdik. Hatta bolca mahalle kavgası çıkarırdık. Boş arsalarda ateş yakar, içine önce patates atar ardından torpille patlatırdık. İstediğimiz arkadaşa gider, evinde otururduk. İzin almak gereksizdi. Korkusuzduk. Kimse bize tecavüz etmez, yada organlarımızı almaya kalkmazdı. Bazılarımız sınıfta kalırdı. Hiç birinin ailesi apar topar doktora götürüp bir dünya psikoloji raporu almazdı.

Benim rahmetli babam devlet memuruydu, ihtilal ertesi zor yıllarda gençliğimizi yaşadığımızdan Ülkü Ocaklarına gidip gelmem onu çok korkuturdu. Kızmasına rağmen okuldan kaçar giderdim. Hatta evden perde ve demlik çalıp Ocağa götürdüğüm olmuştu.

Niyet satardık, bilmem hatırlayan var mı. Mahalledeki herkes alırdı. Her yerimiz yara olurdu, dişlerimiz kırık, ellerimiz pisti. Pis ellerimizle yağlı, yada salçalı ekmek yerdik. Hastalık bilmezdik. Bazen de domates, üstümüze fışkırta fışkırta, titiz annelerimiz buna bile izin verirdi.

Pazar sabahları tv de kovboy filmleri izlerdik. Ben nedensizce TRT’de kovboy filmlerinin ardından başlayan Hikmet Şimşek yönetiminde ki TRT Pazar Konserlerinde klasik müzik ve opera dinlerdim. Annem babama “bu çocuk gavur olucak bak neler dinliyor oturup” diye yakınırdı.

Teksas Tom Miks’lerimiz giyecek sepetimizin arasında saklı dururdu. Onların parlak kapaklarını ayakkabı cilasıyla parlatıp para attırmışlığımı da vardır hani.

Dünya öyle büyüktü ki dolaş dolaş bitiremezdik. Cep telefonu, marka ayakkabı, rengarenk oyuncaklar ve bilgisayarlarımız yoktu. Mahalle bakkalımızı dünyanın en zengin insanı sanırdık. Mahallemizin orta yerinde 4 köşe vardı, her köşesinde bir bakkal dükkanı vardı ve bunlar birbirleriyle sadece insanlıkta rekabet ederlerdi.

Salih amca türkü dinleyen bakkalımızdı, Faruk amca Zeki Müren dinlerdi, Nedim amca ise Cengiz Kurtoğlu dinleyicisiydi. Ünlülerle o vakitler tanışırdık. Diğer köşede ise Ud Sanatçısı Ahmet ustanın dükkanı vardı. Ve kimler gelirdi, içerde ki ud’larla ne güzel eserler seslendirirlerdi.

Özgür büyürdük, tren raylarına kafamızı koyup tren ne kadar uzakta tahmin edecek uzmanlıktaydık. Kimse kıyıda köşede şunu yap, bunu söyle demezdi. Biz terbiyemizi, abilerimizin yaptıklarını taklit ederek kazanırdık.

En büyük baskı annelerimizin kaşını gözünü oynatmasıydı. Savaş nedir, insanlar kaça ayrılır bilmezdik. Mahallemizde Cuma günleri Ermeni arkadaşlarımız bizimle Cuma namazına gelirdi. Biz ise onlarla Pazar ayinine giderdik ve ailelerimiz orada sesli konuşmamamız gerektiğini söyler, edebinizle gidin gelir diye tembihlerlerdi.

Mahallenin hayvanları hep arkadaşımızdı. Fazla bir şeyimiz yoktu, ama biz öyle mutlu çocuklardık ki, belki de bugün bu kadar güçlü olabilmemiz o günlerin mirasıydı. Keşke bütün hatıralarım silinip gitse. Yaşasam ama olmasam. Çok sevdiğim insanı hayattayken ve hatta yanımdayken bile özlememe neden olması geçer belki…

Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…

Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…

10 kuruşluk pul ve imza…

‘BİZDE ARKADAŞLIK ÇOK KUTSALDI’…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 8 Haziran 2025, 13:53

    Çok güzel anlattın güzel kardeşim…