Trump yönetiminin, Almanya’daki seçimlere bir hafta kala aşırı sağcı AfD’ye verdiği destek, ülke genelinde büyük bir şok etkisi yarattı. Merkezdeki siyasi partiler, bu durumu “liberal demokrasiye yapılan bir saldırı” olarak değerlendirirken, Trump’ın arka çıktığı AfD, iktidar üzerindeki baskıyı artırmaya çalışıyor. Peki, transatlantik ilişkilerdeki gerilimlerin temeli nedir?
Almanya’da pazar günü yapılacak olan seçimlerin sonucu, ülkede istikrarlı bir hükümetin kurulup kurulamayacağı ve Trump yönetiminin desteğini alan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oy oranı bakımından Avrupa genelinde dikkatle izleniyor.
Bu seçimler, Avrupa ülkeleri ile Trump yönetimi arasında artan gerilimlerin ve Batı ittifakının geleceğinin sorgulanmasıyla, Almanya ve Avrupa Birliği’nin (AB) küresel siyaset sahnesindeki konumunu belirleyecek önemli bir mihenk taşı olmaya aday.
Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya, kasım ayında üçlü koalisyon hükümetinin çöküşünün ardından Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Olaf Scholz yönetiminde azınlık hükümeti tarafından idare ediliyor.
Scholz’un siyasi istikrarı sağlamak amacıyla erken seçim kararı almasının ardından, seçimlerin nasıl bir sonuç vereceği ve yeni hükümetin ne kadar sürede kurulacağı belirsizliğini koruyor.
Son anketler, merkez sağdaki Hristiyan Demokratların (CDU/CSU) yüzde 30 oy oranıyla birinci parti olmasını öngörüyor; ancak partinin tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa ulaşamayacağı tahmin ediliyor.
CDU lideri Friedrich Merz, başbakanlık için en güçlü aday olarak gösterilirken, Hristiyan Demokratların koalisyon ortaklarını SPD mi yoksa Yeşiller mi olarak belirleyecekleri, ancak önümüzdeki hafta netleşecek.
Seçim öncesi ABD’den gerilimi tırmandıran açıklamalar
Seçim sürecinde ABD’den gelen açıklamalar, Alman siyasi gündeminde büyük yankı bulmuş durumda.
Trump yönetiminin aşırı sağcı AfD’ye sağladığı destek, Ukrayna’da barış müzakereleri konusunda Rusya ile masaya otururken Avrupalıları dışlaması ve Pentagon’un Avrupa’daki askerlerini çekme hazırlıklarına ilişkin haberler, kamuoyunda birçok kaygıyı beraberinde getiriyor.
ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’nda, Avrupa demokrasilerine yönelik eleştirileri ve sağcı popülist hareketlere verdiği destek, Almanya’da geniş bir yankı buldu.
Vance, konuşmasında Alman siyasi partilerini aşırı sağcı AfD ile işbirliğini reddetmeleri konusunda uyararak, “güvenlik duvarlarına yer yok” ifadesini kullandı.
Başbakan Olaf Scholz, rakibi Merz ve diğer iki başbakan adayının katıldığı canlı tartışma programında, Trump yönetiminden gelen bu açıklamaları kabul edilemez bulduğunu dile getirdi.
Trump yönetimine güçlü tepkiler: Liberal demokrasiye saldırı
Ana muhalefet lideri ve başbakan adayı Friedrich Merz, Amerikan yönetiminin seçim sürecine müdahil olmaması gerektiği uyarısını yaptı. Merz, “Bir ABD başkan yardımcısının bana burada, Almanya’da kiminle konuşmam gerektiğini söylemesini kabul etmem” dedi.
Merz, AfD ile işbirliği yapmamaları gerektiğini vurgulayarak, “Duvarın arkasındaki yangının tüm Almanya’ya yayılmasına müsaade edemem” ifadesini kullandı.
Almanya Başbakanı Scholz, Vance’in Münih’teki açıklamalarını kabul edilemez bulduğunu, Almanya’nın Nazi geçmişinden aldığı dersler gereği aşırı sağ ile asla işbirliği yapılamayacağını ifade etti.
Yeşiller partisinin başbakan adayı Robert Habeck ise Trump yönetimine