Mehmet Saatçi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. ”KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET!”

”KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET!”

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

“En ihtişamlı ruhlar, yıkıla yıkıla inşa edilir…”

Enver Paşamın haykırdığı gibi; “Bizim tükenmeye hakkımız yok.”

“Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler sadece kölelerdir” diyor ya Voltaire, hah işte kırmak lazım zincirleri, cesaretin bulaşıcı olduğunu kabul ederek.

Enflasyon ile mücadeleyi yel değirmenlerine savaş açan Donkişot ve pampası Sanço Panço misali vicdanlara yükleyen sayın Cumhur reisimize kalben katılıyorum.

Bir kaç gün içerisinde Antalya’da itfaiyenin yangından kurtardığı çocuğun haykırışına şahit oldunuz mu? İnsan olan insanlığından utanır, ama işte insan olan tabi ki!

Ambulans içerisinde ilk müdahaleyi yapanlara; “Beni hastaneye götürmeyin. Annem kızar. Annemin parası yok.” diye ağlıyor taş çatlasın 8 yaşındaki çocuk!

Hani komşusu aç iken tok yatan bizden değildi? Peki ya biz kimiz, daha ne kadar parçalara ayrıştırılacağız? Bu çocuk ibret olsun Yeni Yüzyıl Türkiye’sini savunan milyonlara.

Birde şeyler var; sosyal medya çöplüğü eski Twitter şimdi ki X ‘de bütün paylaşımların altında fix 4 grup konudan bağımsız;

1- Ümit Özdağ destekleyenler
2- Köpek duyarı kasanlar
3- Kuytulcular
4- Adnan hocacılar!

Bunlar dağlar denize paralel paylaşımı bile yapılsa bir şekilde konuyu istedikleri yere bağlayabiliyor. O kadar sinir bozucu ki! En sinir bozanlar ise düne kadar f tiplerini savunup, bugün ülkücü milliyetçi söylemlerle inanarak boş konuşanlar.

Aslında mesele, Türk milliyetçisi olmak değil,

Asıl mesele, Satın alınamayacak Türk milliyetçisi olmak. O zaman sağdan sayalım. Merak etmeyin, sayım çabuk bitecektir. Çok çabuk…

-Ben kürtüm
+aa süper bu

-Ben ermeniyim
+oha harika bir şey

-Ben çerkezim
+inanılmaz insanlarsınız

-Ben Türk’üm
+Faşist ve ırkçısın, zaten bütün ırklar karışıp gitmedi mi? Kimse yüzde yüz Türk değil, kesinlikle ailende Türk olmayan birisi vardır. Her insan eşittir.

Tutturmuşsunuz bir Kürt sorunu, Kürt meselesi.

Kürt sorunu dediğiniz şey tam olarak nedir?

– Anayasamızda Türk ve Kürtlere ayrı maddeler mi var?

– Hakim karşısına çıktığınızda bir Kürde hakim, “sen Kürtsün al sana on katı ceza” mı diyor ?

– Vergi dairesine gittiğinizde on katı vergi mi alıyorlar?

– Hastaneye gittiğinizde, “sen Kürtsün sana bakmıyoruz” mu diyorlar?

-Bir Kürt çocuğu okumak istediğinde, üniversiteyi kazandığında “sen Kürtsün” diyip, seni üniversitenin kapısından mı çeviriyorlar?

– Bu ülkede çalışıp, üretip ve para kazanmak isteyen hangi Kürt’e devlete engel oldu?

– Siyasi arenaya baktığımızda, Meclise dönüp baktığımızda Kürt Milletvekilleri var.

– Yani her arenada temsil hakkınız her türlü var ..

Çözüm çözüm diyorsunuz, ağzınıza dolamışsınız çözümden bahsediyorsunuz  ama çözümün tam olarak ne olduğunu açıklayamıyorsunuz..!!!

Hah işte o sırada da Temel’in doktor olduğunu hatırlıyorum;

Temel doktor olmuş, ishal şikayeti olan amcaya ilaç yazacakmış ama ilacın adını bir türlü hatırlayamamış, şimdilik bir xanax yazayım da yarın hatırlarım ilaç ismini. Sonra düzeltirim diye düşünmüş. Ertesi gün hasta gelmiş aklına, akşam eve giderken uğramış evlerine, amcanın hanımı açmış kapıyı! Temel kendini tanıtmış amcayı sormuş, teyze kahvehaneye gitti demiş. Temel koştur koştur kahve yoluna atmış kendini! Neyse girmiş kahvehaneye, bakmış amca orada okey oynuyor!  Görünce hemen nasılsın amca diye sormuş? Amca da; boka battım ama kafama da takmayrum uşağum; demiş! Temsil misal, Ülkemizin Hal-i pür-melali gibi!

Rahmetli Elçibey’in çok sevdiğim sözünü hatırlatayım istedim; Türk değilim” diyene karşı sakın ısrar etmeyin. Tanrı’nın bahşettiği şerefi istemeyen şerefsize biz zorla şeref verecek değiliz.” diyordu rahmetli.

Abdülhamit gerçeklerini anlatan TRT’den Pakistanlıları öven TRT’ye. Hey gidi günler hey. Yıl 1983 Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul  romanından aktarılan dizide İttihatçilerin kahramanlıkları ile Osmanlı gerçeğini yansıtabiliyorlardı sihirli ekrana. Ama şimdi nerdee…

Dizi sahnesinde Enver paşam haykırıyordu;

“Memleketi taksim mi ederlermiş? Memleketin zaten neresi benim? Ereğli’de kömür Fransız! Haydarpaşa’da demir Alman! Yalnız Yemen’de dökülen kan Türk! Üstünde ölüp altında gömülecek kadar bir toprak; bu mu memleket? Elçi tercümanlarının çiğnedikleri leşe siz Osmanlı İmparatorluğu mu diyorsunuz? ‘Maliyeyi düzeltelim!’ Bunu padişah baş başa kiminle düşünüyor? Sadrazamla mı? Hayır! Alman Baştercümanı Testa ile!..” Ermeni ihtilalinde yirmi beş Ermeni’yi Osmanlı Bankası’ndan çıkarmaya Sultan Hamit kimi gönderiyor? Zaptiye Nazırı’nı mı? Hayır! Moskof Baştercümanı Maksimofu!..” Siz ne diyorsunuz Nail Beyefendi? Hangi devlet; hangi imparatorluk? Diyarbekir’de bir Türk bir Ermeni’nin nasırına bassa devletler Galata’ya bir düzine karakol gemisi gönderiyor. Avrupa hariciye nazırları vilayetlerimize dahiliye nazırımız kadar karışıyor. Sonra da ‘Avrupa bizi taksim etmez, çünkü Sultan Hamit padişahtır!’ diyorsunuz. Demek ki Abdülhamit’ten korkuyorlar?”

“Ben; taş devrinde Türk, tunç devrinde Türk olmak isterim. Bütün devirlerde Türk doğmak, Türk ölmek”…

“Yanlış kişilerin eseridir, yalnız kişiler” bilir misiniz?

Kader, yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hakimisin, Ne de hayat karşısında çaresiz..

Mücadele ediyorum çırpınıyorum, deniyorum ama böyle kelebeğin ayağına taş bağlayıp uç demişler gibiyim. Kanat var yük çok ağır.

Hep efendi oluşumuzdan kaybediyoruz aslında! Neyse konu yine efendiliğe geldi dayandı. Efendilik her zaman iyi prim yapar. Bak yüzüklerin Efendisi’ne nasıl gişe yaptı. Olay yüzükte mi? Hayır tabi ki Efendilikte. Bu arada siz yine de efendi olun. Efendilik kazanacak, ama az kazanacak, asgari ücret gibi düşününün…

Ah 80’ler 90’lar ahh! Herkesin özlediği o tarihlerde bende Atakan Kayalar gibi zehir talebeydim. Matematik öğretmenim Fen’e yeteneğin var dedi. Fen’ci de esas Türkçe senin olayın Fen’i boşver gelme derse dedi. Türkçeci Coğrafya’ya, Resim’ci Müziğe, Bedenci Din Bilgisine yeteneğin var dedi, benim derslere gelme bile dedi. Ya işte millet ben tahmininizden daha yetenekliymişimdi aslında. Neyse asıl konumuz Yüzüklerin efendisi filminin sonu, dikkat ettiyseniz “kardeşlik” üyesi kimse Sam’in düğününe gelmedi. Ne Legolas ne Gimli ne de Aragorn. Çok afedersiniz sıçarım böyle kardeşliğe ben, Aragorn kral oldun götün mü kalktı çok mu zor gelip efendi gibi bi çeyrek takıp pastanı yiyip gitmek. Davet mi edilmediler acaba. Öyle bile olsa insan en yakınlarına davetiye yazmaz zaten. Yine şerefsizlik aynı kişilerde. Görüyorsunuz herkes kendini kurtardı olan en öndekilere oldu. Görümcem çok haklıymış. Konuyu toparlarsak Stefan Zweig “olağanüstü bir gece” isimli kurgu sanatını anlattığı kitabında şöyle diyor; “bir kez kendini bulmuş olan kişinin, bu yeryüzünde yitirecek hiçbir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar…

Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nın başında bi deli var, gerçi bana göre çok akıllı, ona göre ise deli. Neyse hemen hemen her gün önüme çıkıp bir şey söylüyor. Geçen gün, ‘’Tırnaklarımızı keseceksek neden uzuyor?’’ diye sordu. ‘’Koli bandının başını bulmak için.’’ dedim. Sende de var bi şeyler diyor, tanıdı beni…

Stefan Zweig “olağanüstü bir gece” isimli kurgu sanatını anlattığı kitabında şöyle diyor; “bir kez kendini bulmuş olan kişinin, bu yeryüzünde yitirecek hiçbir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar…

Direnin ey insanlar, hatta direnirken de gülümsemeyi bırakmayın. Saygı ve hürmetle büyük küçük demeden alayınızın ellerinden öperim…

Evet unutmadan; Cesaret Bulaşıcıdır…

”KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET!”
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir