Türkiye’de Gazetecilik Mesleğinin Kimliksizliği ve Hukuki Çıkmazı: Bir Eleştirel Analizim
Gazetecinin “Kimliksiz” Varoluşu
Türkiye’de gazetecilik mesleği, diğer birçok meslekten farklı olarak, “kimliksiz” bir şekilde icra edilen ender mesleklerden biridir. İster ilkokul mezunu olsun, ister iletişim fakültelerinin prestijli bölümlerinden mezun olsun, gazetecinin mesleki varlığını resmiyet kazandıran en temel belge olan basın kartı, bir türlü ulaşılması zor bir ayrıcalık haline gelmiştir. Oysa ki, polislikten askerliğe, milletvekilliğinden muhtarlığa kadar hemen her meslekte, göreve başlar başlamaz bir kimlik verilir. Ancak gazeteciler, yıllarca “sözleşmeli personel”, “freelance muhabir” veya “telifli haber getiren kişi” gibi tanımlamalarla mesleklerini icra etmek zorunda kalırken, yasal bir basın kartına sahip olamamanın bedelini ağır öderler.
Bu durum, sadece bir mesleki tanınma sorunu değil, aynı zamanda gazetecinin güvenliği, haber alma özgürlüğü ve hukuki statüsü açısından ciddi bir tehdittir. Özellikle toplumsal olaylar sırasında, basın kartı olmayan gazetecilerin “provokatör” olarak fişlenmesi, gözaltına alınması ve hatta yargılanması, Türkiye’de gazetecilik yapmanın ne denli riskli bir eylem haline geldiğinin en acı göstergesidir.
Basın Kartı: Bir Ayrıcalık mı, Temel Hak mı?
Basın kartı, gazetecinin mesleğini icra ederken karşılaşabileceği polis kontrolü, resmi görevlilerle iletişim ve olay yerine erişim gibi durumlarda en temel kimlik belgesidir. Ancak Türkiye’de bu kart, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın takdirine bağlı olarak verilmekte ve genellikle uzun yıllar boyunca gazetecilere ulaşmamaktadır.
Polis, Asker, Muhtar… Peki Ya Gazeteci?
Bir polis, mesleğe başladığı ilk gün kimliğini alır.
Bir asker, rütbesi ne olursa olsun, göreve başladığı andan itibaren resmi bir kimlik taşır.
Bir milletvekili, mazbatasını ve vekil kimliğini almadan meclise giremez.
Bir muhtar bile, kimliği olmadan resmi işlem yapamaz.
Peki, sokaklarda haber peşinde koşan, bazen polisin başarısını öven, bazen de yanlışlarını eleştiren gazeteciler neden mesleğe başladığı ilk gün basın kartı alamıyor?
Bu durum, gazetecilerin “resmiyetten yoksun” bir şekilde çalıştırılmasının bir sonucudur. Medya kuruluşları, birçok muhabiri “sözleşmeli” veya “telifli çalışan” olarak istihdam ederek, onların sosyal güvencelerini ve mesleki haklarını ellerinden almaktadır.
“Provokatör” Damgası: Gazetecinin Hukuki Çıkmazı
Basın kartı olmayan bir gazeteci, toplumsal olaylarda gözaltına alındığında, “provokatör” olarak fişlenir. Polis tutanaklarına bu şekilde geçer. Savcılık, bu ifadeyi aynen kullanır. Hakim karşısına çıktığında ise gazeteciye şu soru yöneltilir:
“Sen gazeteci gibi toplumsal olay içinde provokatör olarak gözaltına alınmışsın!”
Bu cümle, gazetecinin “ünvan gaspı”, “halkı galeyana getirme” veya “taraflı gazetecilik” gibi suçlamalarla yargılanmasına yol açar. Oysa ki, gözaltına alınan kişi, sadece haber yapmaya çalışan bir muhabirdir.
Sicile İşleyen Bir Lekedir Artık Yeter!
“Provokatör” Damgası ve Gazetecinin Bitmeyen Çilesi
Türkiye’de bir kez “provokatör” olarak fişlenen bir gazeteci, meslek hayatı boyunca bu etiketi taşımak zorunda kalır. Çünkü bu topraklarda, “Bir kez fişlenen, sonsuza kadar fişli kalır” anlayışı hâkimdir. Temize çıkmak ise neredeyse imkânsızdır.
Muhabirlere Yönelik Siyasi Tutuklamalar Kabul Edilemez
İBB Başkanı’nın tutuklanması sonrasındaki protestolarda görev yapan muhalif basın kuruluşlarının muhabirlerinin Provokatör olarak gözaltına alınıp cezaevine gönderilmesi, açık bir siyasi baskıdır. Bu kabul edilemez bir uygulamadır ve derhal mahkeme kararıyla serbest bırakılmalarını talep ediyoruz.
Hükümet, basın kuruluşlarının patronlarına veya üst yönetimine dokunamadığı için, öfkesini en alt halka olan muhabirlere yöneltiyor. Oysa bir medya kuruluşunun asıl dinamik gücü, sokakta ter döken muhabirlerden başlar. Onlar olmadan ne haber olur, ne de gerçekler gün yüzüne çıkar.
Basın Özgürlüğü Demokrasinin Temelidir
Gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle cezalandırılması, yalnızca basın özgürlüğüne değil, toplumun haber alma hakkına da darbe vurur. Demokratik bir ülkede gazeteciler, iktidarın denetlenmesinde ve kamuoyunun aydınlatılmasında kritik bir rol oynar.
Hukuk Herkes İçindir
Bugün bir gazeteci haksız yere tutuklanıyorsa, yarın bu durum herhangi birimizin başına gelebilir. Adalet ve hukukun üstünlüğü, yalnızca seçilmişler için değil, tüm vatandaşlar için işlemelidir.
Umuyorum ki, tutuklu gazeteciler en kısa sürede özgürlüklerine kavuşur ve mesleklerini onurlu bir şekilde sürdürürler. Unutmayalım: Susarsak, sıra bizlerede gelecek.
İşte bu sebepten dolayı muhabirlerin basın kartı mutlak olmalıdır ve gazeteciler kanunlarımızda kabul elden suçları işlemediği sürece yarı dokunulmazlık hakkına haiz olmalıdır da.
Çözüm Önerisi: Geçici Basın Kartı Uygulaması
Bu sorunun çözümü aslında çok basittir:
“Gazetecinin mesleğe başladığı ilk gün, geçici de olsa bir basın kartı verilmelidir.”
Nasıl Olmalı?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) veya Basın İlan Kurumu (BİK) tarafından Kanunen geçerli geçici basın kartı verilmeli.
Bu kart, en az 1 yıl geçerli olmalı.
Şekil olarak farklı olmalı (örneğin, resmi kart dikeyse, geçici kart yatay olabilir).
Gazeteci, bu süre içinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın resmi kartına başvurup alana kadar bu kartla çalışabilmeli.
Neden Yapılmıyor?
25-26 yıl önce Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne yazdığım mektuplarda bu öneriyi dile getirdim. Aldığım cevap hep aynıydı:
“Fikirlerinize saygı duyuyoruz, çalışmalarımıza dahil edeceğiz.”
Ama hiçbir şey değişmedi. Çünkü basın sektöründe “kimliksiz gazeteci” olması, bazı kesimlerin işine geliyor.
Gazetecilik Mesleği Yok Ediliyor!
Türkiye’de gazetecilik, “kimliksiz, güvencesiz ve hukuki korumasız” bir meslek haline getirilmiştir. Gazeteciler, “provokatör” damgasıyla fişlenmekte, mesleki itibarları yok edilmekte ve adalet önünde bile tanınmamaktadır.
Çözüm basittir:
Gazetecinin mesleğe başladığı ilk gün geçici basın kartı verilsin.
Basın kartı alım süreçleri şeffaf ve adil olsun.
Gazeteciler, mesleklerini icra ederken “suçlu” değil, “kamu görevlisi” statüsünde görülsün.
Aksi takdirde, gerçek gazeteciler susturulacak, geriye sadece “resmi söylemi tekrarlayan” isimler kalacaktır.
Gazetecilik öldüğünde, demokrasi de ölür.
Unutmayalım!
Toplumsal huzur, hepimizin ortak dileği. Bu huzuru korumak, hepimizin görevidir.
Fatmir TÜRKKAN
Gazeteci – İç Mimar