Bilgiye biz mi sahibiz, yoksa bilgi mi bize hükmediyor? Antik Çağ’dan bu yana filozoflar, bilgiye ulaşmak ve onu insanlığın hizmetine sunmak için çaba göstermişlerdir. Platon’un İdealar Dünyası, Kant’ın bilgiyi görünüşle eş tutması, hakikat dediğimiz gerçek bilginin ulaşılmaz olduğunu dolaylı olarak ifade eder.
O dönem filozofları, bilginin insana hizmet etmesi gerektiğine inanıyordu. Ancak günümüzde roller değişmiş görünüyor. Bilgi, artık insanlığı kendi hizmetine almış durumda. Bacon’un “Bilgi güçtür” sözü, günümüz egemenlerinin bu gücü nasıl kullandığını açıkça gösteriyor. Bilgi kirliliğiyle insanları yönlendirmek, doğru ile yanlışı ayırt etmeden sürekli empoze edilen fikirler, sosyal mecralarda bilinçsizce yayılmaktadır.
Peki, bu durum bizi nereye götürüyor? Bilgi eğer doğanın bir yansımasıysa, ona hükmetmek yerine onunla uyum içinde olmalıyız. Bilgiyi bir tahakküm aracı olarak kullanmak, bizi de bu tahakkümün esiri haline getirecektir. Ne bilginin efendisi ne de kölesi olmalıyız. Aristoteles’in “orta yol” olarak tanımladığı denge, insanlık için en doğru seçenek gibi duruyor.
Bilgiye sahip olmak mı, yoksa bilginin esiri olmak mı? Asıl soru belki de budur.””