Bain & Company Türkiye tarafından yayımlanan derinlemesine enerji analizi, Türkiye’nin enerji dengesi hakkında çarpıcı veriler sunarken, aynı zamanda ülkenin enerji dönüşüm sürecinde izlemesi gereken stratejik yol haritasını da belirliyor.
Analiz, Türkiye’nin artan enerji talebi ve yüksek dışa bağımlılık nedeniyle enerji dönüşümünü sadece çevresel bir yükümlülük olarak değil, ekonomik bir zorunluluk olarak da ele alması gerektiğini ortaya koyuyor. 2023 itibarıyla, Türkiye’nin birincil enerji arzının yaklaşık %75’i ithal ediliyor ve bu durum yıllık yaklaşık 50 milyar dolarlık dış ticaret açığına sebep oluyor. Bu durum, enerji dönüşümünün Türkiye’nin ekonomik gelişimi açısından hayati bir unsur olduğunu açıkça gözler önüne seriyor.
Sanayi, ulaşım ve konut gibi enerji tüketiminin yoğun olduğu sektörlerdeki dönüşüm, yalnızca karbon emisyonlarını azaltma hedefi taşımakla kalmayıp, aynı zamanda enerji ithalatına olan bağımlılığı da azaltmayı amaçlıyor. Toplam enerji tüketiminin ve karbon emisyonlarının en büyük alanlarından biri olan sanayi sektörü dikkat çekerken, farklı sektörlerde enerji yoğunluğu ve kaynak dağılımı açısından belirgin farklılıklar gözlemleniyor. Örneğin, demir-çelik sektöründeki enerji kullanımının %52’si kömüre dayanırken, çimento sektöründe petrol türevleri önemli bir yer tutuyor. Bu durum, dönüşüm stratejilerinin sektörel bazda özelleştirilmiş bir yaklaşımla ele alınmasını zorunlu kılıyor.
Bain’in analizine göre, Türkiye’nin 2050 projeksiyonlarında öne çıkan “Yeşil Senaryo”, kayda değer değişimlere zemin hazırlıyor. Bain & Company Türkiye Yönetici Ortağı Onur Candar bu durumu şu ifadeleriyle özetliyor: “Sanayide elektrikli ve alternatif enerji kaynaklarına (hidrojen, biyokütle gibi) geçiş hız kazanırken, ulaşımda ise elektrikli araçlar, yeşil hidrojenle çalışan ağır taşıtlar ve biyoyakıtlar öne çıkıyor. Elektrifikasyonun ve sürdürülebilir havacılık yakıtı gibi alternatif yakıtların artışı, yalnızca teknolojik bir değişim değil, Türkiye’nin sanayi ve ulaşım geleceğini yeniden tanımlıyor. Bu sektörlerde elektriğin payının %50’ye ulaşması öngörülmekte ve altyapı öncelikleri de yeniden şekilleniyor. Türkiye’nin enerji dönüşümünde kamu iradesi ve özel sermayenin işbirliğine ihtiyacımız var. Erken harekete geçenler piyasaya yön verecek.”
2035 Enerji Politikası: Yatırım yol haritası şekilleniyor
Türkiye’nin 2035 enerji politikası; enerji güvenliği, bağımsızlık, verimlilik ve karbon nötrlüğü olmak üzere dört temel hedef doğrultusunda belirleniyor. Bu hedefler, 2053 yılına kadar toplamda yaklaşık 500 milyar dolarlık bir yatırım ihtiyacı ortaya koyuyor. Yatırımların sektörler bazında dağılımı ise %30 konut dönüşümüne, %20 elektrik altyapısına, %15 sanayiye ve %10 ulaşıma ayrılıyor. Batarya depolama sistemleri, nükleer enerji kapasitesi, doğal gaz üretimi ve atık ısı geri kazanımı gibi hedefler, dönüşümün yalnızca teorik planlarla değil, somut yatırım adımlarıyla desteklendiğini gösteriyor.
Teknoloji alanında küçük modüler reaktörler (SMR), karbon yakalama (CCUS) ve yeşil hidrojen gibi konulara yapılacak Ar-Ge yatırımları kritik bir rol üstleniyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) “2050’ye Kadar Net Sıfır” raporuna göre, 2050’ye kadar beklenen emisyon azaltımının büyük bir kısmı, henüz prototip aşamasındaki teknolojilerden sağlanacak. Türkiye’nin bu alanlarda erkenden pozisyon alması, dönüşüm sürecini hızlandırmanın yanı sıra, küresel düzeyde rekabet avantajı da kazanmasını sağlay